Bu yazımızda İkinci Dünya Savaşı’nın Türkiye’ye etkileri neler olmuş bunlardan bahsedeceğiz. Fakat İkinci Dünya Savaşı’nın Türkiye’ye etkileri öncesinde Türkiye’nin II. Dünya Savaşı’ndaki dış politikası nasılmış buna göz atmakta fayda var.
İkinci Dünya Savaşı’nda Türk Dış Politikası:
Türkiye’nin Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’na yaşadığı tecrübeler İkinci Dünya Savaşı sırasında da Türk dış politikasını şekillendirmiştir.
Savaş yıllarında Türkiye’nin jeopolitik öneminden dolayı Mihver ve Müttefik devletlerin savaşa girmesi konusunda Türkiye’ye baskıları oldu. İngiltere, Türkiye’nin kendi yanında savaşa katılması durumunda her türlü yardımı yapacağını belirtti. Ankara, savaş dışı kalma konusunda kararlıydı ve politikasını da bunun üstüne kurdu. Türkiye genel olarak İngiltere, Almanya ve SSCB arasında bir denge siyaseti güttü.
1941 yılında Almanya’nın Yunanistan’ı işgale başlaması ve Bulgaristan’ın da Mihver Devletler tarafında savaşa katılarak savaşın Türkiye sınırına kadar dayandırması üzerine Türkiye, İstanbul ve batı sınırındaki illerde sıkıyönetim ilan ederek sınır güvenliğine dair tedbirler almak zorunda kaldı. Bu tedbirlerin Bulgaristan’a karşı alınmadığının belirtilmesi için de 17 Şubat 1941’de Bulgaristan ile Saldırmazlık Antlaşması imzalandı.
18 Haziran 1941 tarihinde ise Türkiye ve Almanya arasında “Saldırmazlık Paktı” imzalandı. Bu pakt ile beraber Almanya SSCB üzerine harekete geçti. Böylece Türkiye, “Polonya Sendromu” ndan kurtulmuş oldu.
Adana Konferansı (30 Ocak 1943) :
Kasım 1942’de başlayan Sovyet saldırıları karşısında Stalingrad’daki Alman ordularının yenilgiye uğraması sonrasında Müttefiklerin Türkiye üzerindeki beklentileri de artmaya başladı.
30 Ocak 1943’te İngiltere Başbakanı Winston Churchill gizlice Adana’ya geldi ve İsmet İnönü ile görüştü. Görüşmede İnönü, Türkiye’nin savaşa katılmak için hazırlıksız olduğunu ve SSCB’nin savaşı kazanması durumunda duyduğu endişeleri dile getirdi. Türkiye, bu konferansta Müttefiklere yakınlaşsa da savaşın dışında kalmayı başardı.
I. Kahire Konferansı (22-26 Kasım 1943) :
Ekim 1943’te İngiltere, ABD ve SSCB bakanlarının katıldığı Moskova Konferansı’nda Ruslar Türkiye’nin 1943 yılı bitmeden savaşa dâhil olması gerektiğini belirtti.
Moskova Konferansı’nda alınan kararların Türkiye’ye iletilmesi için ise I.Kahire Konferansı düzenlendi. Bu konferansta Müttefikler, Türkiye’den üs talep etti, ayrıca yıl sonuna kadar ise Türkiye’nin savaşa dâhil olmasını istedi. Türk heyeti ise üs talebini reddetti ve yeterli yardım yapılmadıkça Türkiye’nin savaşa katılamayacağını belirtti.
II. Kahire Konferansı (4-6 Aralık 1943) :
ABD, SSCB ve İngiltere liderleri bu kez 28 Kasım-1 Aralık 1943 tarihleri arasında Tahran Konferansı’nda buluştu. Stalin, Türkiye’nin savaşa sokulması konusunda ısrarcıydı. Bunun üzerine Roosevelt ve Churchill, Tahran dönüşünde İnönü’yü Kahire’ye davet etti. İnönü daveti kabul ederek Kahire’ye giderek Roosevelt ve Churchill ile görüştü.
Bu konferansta Müttefikler daha ısrarcı davrandılar. İnönü ise bu kez savaşa katılmayı kabul etti fakat bir şartı vardı. O şart ise Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu askerî malzeme ve teçhizatın tamamlanması idi. Fakat 1944 yılı başlarında Türk ve İngiliz askeri heyetleri bu ihtiyaçları tespit konusunda sonuca ulaşamadılar. Böylece Türkiye ile Müttefikler arasındaki ilişkiler en alt düzeye indirilmiş oldu.
Türkiye 1944 yılı içerisinde, Müttefiklerle olan ilişkilerini düzeltmeye çalıştı. Bu amaçla;
- 20 Nisan 1944’te Almanya’ya yaptığı krom sevkiyatını durdurdu.
- Alman gemilerinin Boğazlardan geçmesini engelledi.
- Almanya ile diplomatik ve ekonomik ilişkilerini kesti.
- Japonya ile olan diplomatik ilişkiler kesildi.
İkinci Dünya Savaşı’nın Türkiye’ye Etkileri:
Türkiye İkinci Dünya Savaşı’na fiilen katılmadı fakat buna rağmen savaşın beraberinde getirdiği ekonomik yükü de sırtlamak zorunda kaldı.
Bu ekonomik sorunların bazıları şunlar oldu:
- Dış ticaret kesintiye uğradı.
- Sanayi yatırım programları hayat geçirilemedi.
- Üretim düştü.
- Bütçenin yarıdan fazlası askeri harcamalara ayrıldı.
- Devletin seferberliği para basarak finanse etme çabası enflasyona sebep oldu.
- Hayat pahalılığı, temel gıda ve tüketim maddelerinin yetersizliği ve karaborsa uygulamaları toplumsal sorunları beraberinde getirdi.
II. Dünya Savaşı yıllarında Türkiye’de meydana gelen gelişmeleri olarak maddeler halinde inceleyelim.
- 17 Nisan 1940’ta Köy Enstitüleri Kanunu’nu çıkarıldı. Köy Enstitüleri’nin amacı, kısa sürede öğretmen yetiştirerek kırsal kesimdeki öğretmen sorununu çözmektir.
- Yersiz fiyat yükselmelerine engel olmak amacıyla yükseltilen maddelere “narh koyma” kararı alındı. (Narh, devlet tarafından belirlenen fiyat demektir.)
- Ekonominin ve fiyatların denetim altına alınması amacıyla Refik Saydam Hükümeti tarafından 18 Ocak 1940 tarihinde Milli Koruma Kanunu çıkarıldı. Milli Koruma Kanunu kapsamında Petrol Ofisi, Et ve Balık Kurumu gibi kurumlar oluşturuldu. Yine kanun uyarınca 1940 yılı içinde ekonomiyi tüm askerî ihtiyaçları karşılayacak biçimde yönlendirmekle görevli Koordinasyon Heyeti kuruldu.
- Ticaret Ofisi ve İaşe Müsteşarlığı kuruldu.
- Şükrü Saraçoğlu Hükümeti, 11 Kasım 1942’de Varlık Vergisi Kanunu’nu kabul etti. Bu kanunun amacı, savaşı fırsata dönüştüren işletmelerin haksız kazançlarının önüne geçmekti. Varlık Vergisi, gayrimüslim aleyhine birtakım olumsuz sonuçlar doğurduğu tepkileri nedeniyle 15 Mart 1944’te yürürlükten kaldırıldı.
- Tarım kesimini vergilendirmek için (çiftçinin ürünün %10’u) Haziran 1943’te Toprak Mahsulleri Vergisi Kanunu çıkarıldı. Osmanlı dönemindeki Aşar vergisinin bir benzeri olan bu vergi ise 1946 yılında kaldırıldı.
- Karne usulü uygulaması başlatıldı. Karne usulü ilk olarak ve en yaygın biçimde ekmekte uygulandı.
- İnsanların İkinci Dünya Savaşı’nı takip etme isteği radyo kullanımını yaygınlaştırdı. Türkiye’de Ankara Radyosu 1943 sonrası düzenli yayına başladı.
- Radyonun yaygınlaşmasıyla radyonun eğlendiren ve müzik sunan işlevi de ön plana çıktı. Bu dönemde halk müziği derleme çalışmaları yapıldı. “Yurttan Sesler” programları yapıldı. Başta Sadettin Kaynak olmak üzere bestekârlar halk türküsü tarzında şarkılar bestelediler. Safiye Ayla, Müzeyyen Senar, Hamiyet Yüceses, Perihan Altındağ Sözeri gibi dönemin önemli sanatçıları radyo programları ve taş plaklarla kendilerini halka tanıttılar.
- Şiirde serbest nazımı savunan Orhan Veli Kanık, Oktay Rıfat Horozcu, Melih Cevdet Anday’ın öncülüğünü yaptığı “Garip Akımı“ bu dönemde ortaya çıktı. Yine bu dönemde Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Behçet Necatigil ve Sait Faik Abasıyanık da önemli şair ve yazarlardandır.
Bu bilgiler MEB ve Akademik kaynaklar referans kullanılarak hazırlanmıştır.
Cevap Yok