‘’Arslanlar! Bütün Osmanlılara şeref ve şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın güneşli semasında şehitlerimizin ruhları sevinçle gülerek uçarken, ben de hepinizin pak alınlarından öperek cümlenizi tebrik ediyorum. Ordum gerek Kut karşısında ve gerekse Kut’u kurtarmaya gelen ordular karşısında 350 subay ve 10 bin erini şehit vermiştir. Fakat buna karşılık bugün Kut’ta 13 general, 481 subay ve 13 bin 300 er teslim alıyorum. Bu teslim aldığımız orduyu kurtarmaya gelen İngiliz kuvvetleri de 30 bin zayiat vererek geri dönmüşlerdir. Şu iki farka bakılınca, cihanı hayretlere düşürecek kadar büyük bir fark görülür. Tarih bu olayı yazmak için kelime bulmakta müşkülata uğrayacaktır. İşte Osmanlı sebatının İngiliz inadını kırdığı birinci zaferi Çanakkale’de, ikinci zaferi burada görüyoruz.’’
Halil Paşa’nın , Kut’ül Amare zaferinden sonra 6. Ordu’ya yayınladığı mesaj
“Kut’ül Amare Kahramanı” Halil Paşa’nın da askerlerine söylediği gibi Kut’ül Amare Zaferi Osmanlı Ordusunun Irak’ın Kut bölgesinde İngilizlere karşı kazandığı büyük bir zafer olarak tarihe geçmiştir. Öyle ki bu zafer tarihçilere göre 1952 yılına kadar Kut Bayramı olarak kutlanmıştır. Fakat Türkiye’nin 1952 yılında NATO’ya üye olmasıyla kaldırılmıştır. Ve hatta bu zaferin yer aldığı bilgiler bile tarih kitaplarından kaldırılmıştır.
Peki tarihe destansı kahramanlıkla adını yazdıran Kut’ül Amare Zaferi’ nin önemli nedir? Kut’ül Amare’de neler yaşanmıştır?
Kut’ül Amare neresi? İngilizler’in burada ne işi var?
Kut’ül Amare, Irak’ta, Bağdat’ın 170 km güneyinde, Basra körfezinin 350 km kuzeyinde, Dicle nehri kıyısında bir kasabadır.

Peki İngilizler’in bu topraklarda ne iş var?
İngilizler’in amacı Osmanlı topraklarına egemen olup bu toprakları sömürmek daha net bir ifadeyle Irak petrollerine el koymak, verimli Mezopotamya topraklarını ele geçirmek, Osmanlı ile Araplar’ı ayırmaktı. Zira sömürgeci devletlerin yapacağı iş ele geçirdikleri toprakların yer altı yer üstü ne kadar zenginliği varsa ele geçirmektir. E tabi sömürgeci devlet deyince akla başı çeken İngiltere gelmesinden doğal bir şey olamaz. “Üzerinde güneş batmayan imparatorluk” diye boşa denmemiş. Afrika’dan Asya’ya, Hindistan’a kadar sömüren bir devletin Osmanlı topraklarını sömürge edinmesi ise hiç kolay iş değildi. Çünkü Osmanlı henüz yere düşmemişti. Ayakta ve direniyordu.
Zafer başka bir zaferle başladı…
Şanlı direnişin zaferi olan Kut’ül Amare Zaferi’nin başlangıcı yine kazanılan bir zafere dayanıyordu. Bu zafer ise Selman-ı Pak zaferiydi.
Tümgeneral Charles Vere Ferrers Townshend komutasındaki İngiliz Poona Tümeni (Hint Tümeni) Bağdat’a ilerlemeye çalışırken 22-23 Kasım 1915’te Selman-ı Pak Muharebesi’ni (Ctesiphon) kazanamayarak geri çekildi ve 3 Aralık’ta Kut’a sığındı. Bunun üzerine Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay) ‘Sakallı’ Nurettin Bey’in birlikleri 27 Aralık’ta Kut’u kuşattı.

İngilizler Kut’u kurtarmak için General Aylmer komutasındaki Tigris (Dicle) Kolordusu’yla hücuma geçtiyse de Şeyh Saad Muharebesi’nde 4.000 askerini kaybederek geri çekildi.
Osmanlı idaresi, bölgeye Halil Paşa (Soyadı kanunundan sonra Kut soyadı verilmiştir.) idaresinde yeni bir askeri birlik daha göndermiş ve komutayı Halil Paşa devralmıştır.
İngilizler eriyor…
İngilizler önce 13 Ocak 1916 tarihli Vadi Muharebesi’nde sonra ise 21 Ocak Hannah Muharebesi’nde toplam 4300 askerini kaybederek püskürtülmüştür. İngiliz ordusu Mart başında tekrar taarruza geçtiyse de 8 Mart 1916’da Sabis (Dujaila) mevkiinde Miralay (Albay) Ali İhsan Bey (Sabis) komutasındaki 13. Kolordu’ya yenilmiş ve 3500 askerini daha kaybederek geri çekişmiştir. Peş peşe gelen bu yenilgilerden dolayı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirilmiştir. Fakat İngilizler Felahiye Muharebesi’ni de 2700 kayıpla kaybetmiştir.
Ve Zafer…
19 Nisan 1916’da 6. Ordu Komutanı Mareşal Von der Goltz, Bağdat’ta bulunan karargâhında tifüsten ölünce, yerine Mirliva Halil Paşa getirildi.
29 Nisan 1916’da Townshend birlikleri diğer 13 general, 481 subay ve 13.300 er ile birlikte Osmanlı Kuvvetleri’ne teslim oldu.

Halil Paşa bu zaferin ardından 6. Ordu’ya yayınladığı mesajda şöyle demiştir:
“Arslanlar! Bütün Osmanlılar’a şeref ve şan, İngilizler’e kara meydan olan şu kızgın toprağın güneşli semasında şehitlerimizin ruhları sevinçle gülerek uçarken, ben de hepinizin pak alınlarından öperek cümlenizi tebrik ediyorum. Ordumuz gerek Kut karşısında ve gerekse Kut’u kurtarmaya gelen ordular karşısında 350 subay ve 10 bin erini şehit vermiştir. Fakat buna karşılık bugün Kut’ta 13 general, 481 subay ve 13.300 er teslim alıyorum. Bu teslim aldığımız orduyu kurtarmaya gelen İngiliz kuvvetleri de 30 bin zayiat vererek geri dönmüşlerdir. Şu iki farka bakılınca, cihanı hayretlere düşürecek kadar büyük bir fark görülür. Tarih bu olayı yazmak için kelime bulmakta müşkülata uğrayacaktır. İşte Osmanlı sebatının İngiliz inadını kırdığı birinci zaferi Çanakkale’de, ikinci zaferi burada görüyoruz.”
“Britanya (İngiltere) askeri tarihinin en aşağılık şartlı teslimi”
İngiliz tarihçisi James Morris, Kut’un kaybı için şöyle demişti: “Britanya (İngiltere) askeri tarihindeki en aşağılık şartlı teslimi.“
Gerçekten de bu teslim son zamanlarda yaşanan en kötü teslim oluşlardan biriydi. O kadar ki 135 yıldır İngilizler hiçbir orduya karşı askerlerini esir vermemişti. Şartlar o kadar ağırdı ki 135 yıl sonra İngilizler’in teslim olmaktan başka şansı kalmamıştı. Bu şartları tarihçi yazar Mustafa Armağan şöyle anlatıyor:
“143 günlük kuşatmada İngiliz birlikleri, Dicle nehrinin üç tarafı suyla çevrili bir kıstağına sıkıştırılmıştı, üstelik önünde kademe kademe sıralanan İngiliz ve Osmanlı siperleri çıkış (huruç) yapmayı imkânsızlaştırmıştı. Açlıktan günde 8 İngiliz, 28 Hindu askeri ölüyordu. Gıda yardımı getiren uçaklar ise çuvalları İngiliz siperlerine atıyor ama çoğu Dicle nehrini boyluyordu. Açlıktan atlarını kesip yemeye başlamıştı İngilizler. Ancak Hintli askerlerini at eti yemeye bir türlü razı edemiyorlardı. Bir kısmı Müslüman, diğerleri Sih vs mezhebindeydiler. Townshend radyo aracılığıyla o askerlerin Hindistan’daki dinî reisleriyle görüşüp fetva aldıysa da bu yetmedi. Üstüne de hastalıklar bindirdi.“

Bu yenilgi İngiliz halkında da büyük bir yankı uyandırmıştı. Tarihçi İlber Ortaylı bu durum için şöyle diyor:
“Kut’ül Amare Zaferi Britanya kamuoyunda hiddetli bir tepki yarattı. İngiltere iki asır boyunca Napolyon savaşları dahil hiçbir yerde I. Cihan Harbi’ndeki kadar uzun ve kırıcı savaşlardan geçmemiştir. Çarpıştığı temel
düşman kuvveti Türk İmparatorluğu’nun ordularıdır. Bunun Britanya yönetici çevrelerinde yarattığı hiddet Mondros Mütarekesi’nde ve müteakiben görülecektir. 1916 yılının Nisan sonunda ise Britanya halkı ve politikacıları orduya karşı hayal kırıklığına uğramış, küçümseyici bir tenkit havası esmişti.”
Kut halkının zafere katkısı…
Zaferle ilgili bölge halkının da katkısını dile getiren Ortaylı:
“Israrla belirtmek gerekir; Osmanlı İmparatorluğu’ndaki bütün Araplar,
Lawrence’a katılan Şerif Hüseyin’in aşireti gibi değildir. Kut ahalisi, Britanyalılar’ı hiç sevmedi ve dışarıdaki inatçı kuşatmayı sürdüren ordumuzun kolu gibi hareket etti.”
Dip Not: Şerif Hüseyin ve aşiretinin Osmanlı’ya olan ihanetine aşağıda bulunan bağlantıdaki konudan ulaşabilirsiniz.
Psikolojik Zafer…
Bu zafer aslında psikolojik bir zafer de olmuştu. Öyle ki Çanakkale’de İngilizler’i bertaraf edebilecek kadar oluşan özgüven burada zirveye ulaşmıştı. Nisan 1917’de 1. Gazze ve hemen ardından Mayıs 1917’de 2. Gazze muharebesiyle İngilizler’e karşı bir kez daha zafer elde edildi. Her ne kadar arada başarısızlar yaşansa da Osmanlı ordusunun, İngiliz ordusunu yenebilecek kadar güçlü bir askeri potansiyele sahip olduğu görülmüş oldu.
Kullanılan Görseller:
http://www.incisozluk.com.tr/w/nureddin-ibrahim-konyar/&list_type=solframe
çok güzel bir yazı olmuş. elinize emeğinize sağlık.
https://mergensoft.com
Elinize sağlık tarihimiz zaferlerle dolu.
Duasureayet.com
çok güzel bir yazı olmuş. elinize emeğinize sağlık.
https://www.fikral.com