Tarih sahnesinde bazı metinler vardır ki yalnızca bir dönemi değil, bir milletin karakterini de yansıtır. Misak-ı Millî, Türk milletinin emperyalist işgallere karşı topyekûn direnişini ve geleceğini şekillendirme iradesini ortaya koyduğu tarihi bir belgedir. Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuşundaki temel dayanaklardan biri olarak kabul edilen Misak-ı Millî, sadece sınır çizmekle kalmamış; bağımsızlık, egemenlik ve vatan sevgisinin de manifestosu olmuştur.
Misak-ı Millî Nedir?
Misak-ı Millî, 28 Ocak 1920 tarihinde Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda kabul edilen ve Türk milletinin “vazgeçilmez haklarını” ortaya koyan bir bildirgedir. Aynı zamanda Ahd-ı Millî veya Peymân-ı Millî olarak da anılır. Aslında bu belge, I. Dünya Savaşı sonrasında Sevr gibi yok edici antlaşmalara karşı Türk milletinin ortaya koyduğu en net tepkidir.
Belgenin özü, 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi imzalandığında Osmanlı ordusunun fiilen hâkim olduğu toprakların “millî sınırlar” olarak kabul edilmesidir. Bu topraklarda Türk ve Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu, kültürel ve sosyal bağların güçlü olduğu vurgulanır.
Misak-ı Millî’nin Maddeleri Ne Anlatır?
Belge altı temel maddeden oluşur ve bu maddelerde sınırların belirlenmesi kadar egemenlik, azınlık hakları ve ekonomik bağımsızlık da yer alır. İşte bazı önemli maddeler:
- Elviye-i Selase (Kars, Ardahan, Batum) gibi bölgeler için gerekirse yeniden halk oylamasına başvurulması kabul edilir.
- Batı Trakya’nın geleceği için halkın oyuna başvurulması gerektiği vurgulanır.
- İstanbul ve Boğazlar uluslararası ticarete açık olmalı ancak güvenliği mutlaka sağlanmalıdır.
- Azınlık hakları, komşu ülkelerdeki Müslümanlara da aynı haklar tanındığı sürece garanti altına alınacaktır.
- Ekonomik ve siyasi bağımsızlık Türk milletinin yaşam kaynağıdır; bu yüzden kapitülasyonlara karşı çıkılır.
Neden Bu Kadar Önemlidir?
Misak-ı Millî sadece bir belge değil, aynı zamanda Millî Mücadele’nin ana yol haritasıdır. Bu metin kabul edildikten sonra İtilaf Devletleri İstanbul’u resmen işgal etmiş, Meclis-i Mebusan’ı dağıtmış, bazı milletvekillerini Malta’ya sürgün etmiştir. Ancak bu karar sahipsiz kalmamış, 23 Nisan 1920’de Ankara’da açılan TBMM, Misak-ı Millî’ye bağlı kalacağını tüm dünyaya ilan etmiştir.
Mustafa Kemal Paşa’nın Vurgusu
Mustafa Kemal Paşa, sınırları sadece haritaya çizilmiş çizgiler olarak değil; tarihsel, coğrafi, demografik ve sosyolojik birer gerçeklik olarak tanımlamıştır. Örneğin, 24 Nisan 1920’de TBMM’de yaptığı konuşmada şu cümlelerle hududun mahiyetini özetler:
“Hudud-ı millîmiz; milletimizin istirahatini, refahını ve vatanımızın bütünlüğünü korumak gayesiyle belirlenmiştir.”
Misak-ı Millî’ye göre bu hudutlar arasında Halep’in kuzeyi, Musul, Kerkük, Süleymaniye gibi bölgeler de yer almakta, bunlar Türk milletinin doğal uzantıları olarak görülmektedir.
Peki, Gerçekleştirilebildi mi?
Ne yazık ki hayır. Misak-ı Millî hedeflerinin bir kısmı, dönemin siyasi ve askeri şartları nedeniyle hayata geçirilememiştir. Özellikle:
- Musul ve Kerkük, 1926 Ankara Antlaşması ile Irak sınırları içinde bırakılmıştır.
- Batum, Moskova Antlaşması ile Gürcistan’a bırakılmıştır.
- Batı Trakya, Lozan görüşmelerinde Türkiye lehine sonuçlanmamış, Meriç Nehri sınır kabul edilmiştir.
Ancak bu, Misak-ı Millî’nin önemini azaltmaz. Çünkü bu metin, “bütün dünya milletleri gibi biz de özgür yaşamak istiyoruz” diyen bir halkın sesidir. O yüzden bugün bile Türk dış politikası konuşulurken zaman zaman “Misak-ı Millî hedefleri” hatırlatılır.
Haritada Nasıl Bir Türkiye Vardı?
Misak-ı Millî Haritası, 30 Ekim 1918’de Türk ordusunun fiilen kontrol ettiği bölgeleri esas alır. Bu haritada:
- İskenderun’dan Dicle boyunca Musul’a,
- Ardahan’dan Batum’a,
- Batı Trakya’dan Selanik’e kadar uzanan geniş bir Türkiye tahayyül edilir.
Bu harita, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra da ideal sınırlar olarak akıllarda kalmıştır.
Günümüze Yansımaları
Bugün Misak-ı Millî çoğu zaman nostaljik bir kavram olarak anılsa da, bazı meselelerde hâlâ etkisini hissettirmektedir. Musul-Kerkük meselesi, Ege Adaları tartışmaları veya Batı Trakya Türklerinin durumu söz konusu olduğunda Misak-ı Millî referans gösterilmektedir. Çünkü bu metin, yalnızca sınırlar değil, halkın özgürlük ve egemenlik hakkı üzerine kurulmuştur.
Bir Milletin Kırmızı Çizgisi
Misak-ı Millî, Türk milletinin “buraya kadar!” dediği yerdir. Bu belgeyle birlikte artık manda ve himaye gibi teklifler reddedilmiş, Türk milleti kendi kaderini tayin etme iradesini ortaya koymuştur. Bugün özgür ve bağımsız bir Türkiye varsa, bunun ilk harcı Misak-ı Millî ile atılmıştır.
Bu nedenle Misak-ı Millî sadece tarih kitaplarında kalan bir metin değil; milletimizin direniş, kararlılık ve bağımsızlık simgesidir.


