İslam tarih ve medeniyetinde önemli bir hayır müessesesi olarak kabul edilen vakıf; bütün İslam ülkelerinin sosyal, ekonomik ve kültürel hayatında son derece etkili olmuştur. Vakfın temelini insanlığa karşı şahsi ve vicdani sorumluluk hissi, iyilik, şefkat, yardımlaşma ve dayanışma duygusu gibi değerler oluşturmuştur.
Vakıf Nedir?
İktisadi anlamda vakıf; kişisel çalışma ve gayretle elde edilen imkânların ve mal varlığının gönül rızasıyla paylaşılmasını öngören hukuki bir sistemdir.
Vakıf, tarih boyunca süregelmiş yardımlaşma ve dayanışma duygusunun kurumsallaşmış halidir. O halde vakıf tüm insanlığın mutluluğunu amaçlayan bir sistemler bütünüdür.
Bir kişi mülkiyetine sahip olduğu menkul ve gayr-i menkul mallardan bir kısmını veya onların tamamının, Allah’ın rızasını kazanma niyetiyle, halkın herhangi bir ihtiyacını gidermek üzere dinî, hayrî ve içtimaî bir gayeye ilelebet tahsis ederse, malını vakfetmiş, yani bir vakıf müessesesi kurmuş olur.
Vakıfların Anadolu’da hızla yaygınlaşıp önemli hale gelmesinde “sadaka, infak ve hayırda yarışma” ya teşvik edici mahiyetteki ayetlerin yanı sıra şu hadis-i şerifler etkili olmuştur.
“Ademoğlu vefat edince ameli kesilir, ancak üç hususta müstesna: Sadaka-i cariye, faydalı ilim ve kendine dua eden hayırlı evlat”
“İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır. Malın en hayırlısı Allah yolunda harcanandır.”
Bazı Kavramlar:
Vâkıf: Vakıf sahibi kişidir. Eserini ayakta tutabilmek için her türlü gelirini vakfedebilir.
Mevkuf: vakfedilen mal (Nakit para, çiftlik, han, hamam, ev…)
Vakıfnâme: Vakfın nasıl işleyeceğine dair resmi protokoldür.
Mütevelli: Vakıf yöneticisi
Tarihte İlk Vakıf:
Tarihte ilk vakıf; Hazreti Ömer (r.a.)ın Hayber’in fethinden sonra ganimet olarak kendisine düşen bir arazinin satılmaması, miras bırakılmaması ve hibe edilmemesi şartı ile fakir, köle, misafir ve Allah yolunda olanların istifadesi için vermesi ilk vakıf olarak kabul edilmektedir.
Karahanlı Hükümdarı İbrâhim Tamgaç Han’ın 1066 yılında Semerkant’ta yaptırdığı külliyeye gelir sağlamak üzere tesis ettiği vakıfların vakfiyeleri İslâmî dönem Türk tarihinin bilinen ilk vakfiye örneklerindendir.
Osmanlı’da Vakıflar:
Osmanlı Devleti; köy ve şehirlerin imar edilmesini, dinî hizmetlerin sürdürülmesini ve sosyo-ekonomik hayatın canlanmasını vakıflar yoluyla sağlamıştır. Vakıf, kişilerin taşınır ya da taşınmaz mallarını toplum yararına ebedî olarak bağışlamasıdır. Osmanlı Devlet’inde toplumdaki sosyal dengenin sağlanmasında etkili olan vakıflar; sosyal barışın ve adaletin korunmasında devlet, toplum ve fert ilişkisinin olumlu yönde gelişmesinde önemli rol oynamıştır.
Osmanlı Devleti, hazinesinden sosyal yaşamla ilgili herhangi bir yatırım yapmamıştır. Devlet; cami, imarethane, medrese, şifahane, hamam ve kervansaray gibi dinî ve sosyo-ekonomik tesisleri vakıflar yoluyla yaptırmıştır.
Vakıf kuru bir bina yaptırmak değildir. Bir sosyal müessese olan o binayı asırlarca yaşatacak gelir kaynaklarını da sağlamaktır.
Kanuni’nin sadrazamlarından Lütfi Paşa, Asafname adlı eserinde ideal bir devlet adamının gelirini üçe ayırmasını; birini harcamasını, birini tasarruf etmesini, birini de hayır eserlerine tahsis etmesini yazar.
Orhan Gazi “Mal odur ki hayra sarf oluna.” ilkesiyle İznik’te bir medrese vakfederek sonraki padişahlara örnek olmuştur.
Vakfın kurucusu, kuruluşun şartlarını belirleyen vakfiyeyi belde kadısı ve şahitlerin huzurunda düzenlerdi. Mütevelli adı verilen yönetici tarafından idare edilen vakfın kuruluş sebepleri ortadan kalkmadıkça varlığı devam ederdi.
Dua:
Beddua:
” Her kimse ki; Vakıflarımın bekasına özen ve gelirlerinin artırılmasına itina gösterirse, bağışlayıcı olan Allahu Teâlâ’nın huzurunda ameli güzel ve makbul olup, mükâfatı sayılamayacak kadar çok olsun, dünya üzüntülerinden korunsun ve muhafaza edilsin…
“Kanuni Sultan Süleyman Vakfiyesinden…
“Allah’a ve Ahiret gününe inanan, güzel ve temiz olan Hazreti Peygamberi tasdik eden, Sultan, Emir, Bakan, küçük veya büyük herhangi bir kimseye, bu vakfı değiştirmek, bozmak, nakletmek, eksiltmek, başka bir hale getirmek, iptal etmek, işlemez hale getirmek, ihmal etmek ve tebdil etmek helal olmaz. Kim onun şartlarından herhangi bir şeyi veya kaidelerinden herhangi bir kaideyi bozuk bir yorum ve geçersiz bir yöntemle değiştirir, iptal eder ve değiştirilmesi için uğraşır, fesh edilmesine veya başka bir hale dönüştürülmesine kastederse, haramı üstlenmiş, günaha girmiş ve masiyetleri irtikap etmiş olur. Böylece günahkarlar alınlarından tutularak cezalandırıldıkları gün Allah onların hesabını görsün. Mâlik onların isteklisi, zebaniler denetçisi ve cehennem nasibi olsun. Zira Allah’ın hesabı hızlıdır. Kim bunu işittikten sonra, onu değiştirirse onun günahı, değiştirenler üzerindedir. Kuşkusuz O, iyilik edenlerin ecrini zayi etmez…”
Kanuni Sultan Süleyman Vakfiyesinden…
Evliya Çelebi, XVII. yüzyıldaki Osmanlı vakıf eserler hakkında, “..ben elli yılda 18 padişahlık ve krallık yere seyahat ettim, hiçbir yerde bu kadar hayrat görmedim” diye yazmıştır.
Vakıf deyince akla, câmi, hastane, mektep, çeşme, mezarlık, köprü geliyor ama, arşiv vesikalarından, Osmanlılarda çok enteresan vakıflar kurulduğu görülmektedir.
- Hizmetçilerin kırdıkları eşyaların ödenmesi,
- Mektep çocuklarının pikniğe götürülmesi,
- Kölelerin azad edilmesi,
- Hapishanedeki borçluların borçlarının ödenmesi,
- Kışın şehirlere inmesinler diye dağlardaki yırtıcı hayvanlara yiyecek verilmesi,
- Kanadı kırık leyleklerin tedâvisi,
- Dul kadınların barınması,
- Fakir talebeye pabuç ve elbise verilmesi,
- Yazın fakirlere buz dağıtılması,
- Helva dağıtılması,
- Göllerin temizlenmesi,
- İftar verilmesi,
- Köprülerin, selin getirdiği ağaç ve taşlardan temizlenmesi,
- Sokaklarda geceleri kandiller yakılması, *güzel yazı öğretilmesi için vakıflar kurulmuştur.
Bedesten ve Çarşı:
Camii:
Çeşme:
Hamam:
Han ve Kervansaray:
Köprü:
Külliye:
Medrese:
Mevlevihane:
Tekke ve Dergah:
Cumhuriyet Dönemi’nde Vakıflar:
İzmir mebusu Şükrü Saraçoğlu 22 Şubat 1926 tarihli bir kanunla vakıfların satılabileceğini ilan etti. Vakıflar satılığa çıkarılınca Müslüman halk, vakıfların dokunulmaz olduğunu bildiklerinden bunları almak için en küçük bir teşebbüste bulunmadılar. Ancak gayr-i müslimler bu vakıfları cüzi miktarlar karşılığında satın aldı. Öyleki 1950’lere gelindiğinde, Anadolu toprakları üzerinde bir tek vakıf bile kalmadı.
Vakıflar Genel Müdürlüğünce 3 bin 500’ün üzerinde vakıf eser restore edilmiştir. Son yıllarda gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda, Osmanlı dönemindeki vakıf medeniyeti canlandırılmış, ülkemiz ekonomisine yaptığı katkı ise 2,5 milyar lirayı bulmuştur.
Kaynakça:
- 1–BİR MEDENİYETİN İZ DÜŞÜMÜ: VAKIFLAR, Vakıflar Genel Müdürlüğü ( https://www.vgm.gov.tr/kurumsal/tarihçe/tarihte-vakıflar )
- 2- Vakfiyye (Türk ve Osmanlı Tarihi), Prof. Dr. Hasan Yüksel Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi 42, 467-469 (http://www.islamansiklopedisi.info/dia/ayrmetin.php?idno=420467&idno2=c420331#1 )
- 3- Vakıflar ve Sosyal Yardım, Yılmaz Öztuna Osmanlı Devleti Tarihi Cilt 2: Medeniyet Tarihi, 159-162
- 4- Osmanlı Vakıf Medeniyeti: ‘’Kanadı Kırık Leyleklere Vakıf’’, Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci (http://www.ekrembugraekinci.com/makale.asp?id=703 )
- 5- Osmanlı Vakıf Medeniyeti, Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil ( http://ahmetsimsirgil.com/osmanli-vakif-medeniyeti/)
- 6- Vakıflar, EBA ( https://goo.gl/cCZvnM )
- 7- Kapak Görseli, ( https://www.bursamuze.com/bursa-vakif-kulturu-muzesi-511/ )