Türk Kurtuluş Savaşının en önemli zaferlerinden bir tanesi, Ankara’da, memleketin bağrında kazanıldı. Mustafa Kemal Atatürk’ün ifade ettiği şekilde, muharebe çok büyük ve kanlı gerçekleşti. Pek çok tarihçiye göre bu muharebe Kurtuluş Savaşı’nın dönüm noktası oldu. İsmail Habip SEVÜK bu savaşı, Viyana’da 13 Eylül 1683 yılından başlayan Osmanlı Devletinin çekilme ve gerileme döneminin 283 sene sonra sona ermesi olarak yorumluyor. Jeopolitik olarak önemi ise düşman birliklerin Başkent’e yürüyüşünün durdurulmasından geliyor.
Bazı söylentiler Yunan birliği komutasından sorumlu Generalin aslında bu harekatı yapmak istemediği yönünde olsa da kendisinin galibiyet durumunda “Ankara Fatihi” olarak anılacak olması düşüncesinin daha baskın geldiğini bugün anlayabiliyoruz. Sakarya Meydan Muharebesi’nde Ankara’nın düşme olasılığı yine bu muharebenin Anadolu Türk tarihindeki en önemli savaşlarından biri olduğunu doğruluyor. Sembolik olarak büyük bir öneme sahip olması sebebi ile de önem taşımaktadır. Melhame-i Kübra ifadesi ile özdeşleşen Sakarya Meydan Muharebesinde imanın istilaya karşı direnişi ve iradenin işgale karşı devleşmesine milletce tanık olduk.
Resimde görüldüğü üzere Mustafa Kemal ATATÜRK ve kurmayları bizzat cephede, ordunun başındalar. Elbette nitelik karşılaştırması yapmıyoruz ve kaybettiğimiz her can, her asker bizim için aynı derece de önem taşıyor. Ama bu muharebenin bir diğer özelliği de çok ciddi subay kaybına uğramamız olmuştur.
Sakarya Meydan Muharebesi Nerede Yapıldı?
Ordunun Kurtuluş Savaşı muharebelerinden, Kütahya-Eskişehir hattında yenilmesi üzerine TBMM Başkanı ve Başkomutan sıfatıyla Mustafa Kemal ATATÜRK komutayı devralmak üzere cepheye geldi. Burada kurmayları ile yaptığı istişareler üzerine vakit kazanmak ve ordunun yeniden toparlanmasına olanak sağlamak amacıyla yeni cephenin, düşman birlikleri ile arasında büyük bir mesafe bırakmak kaydıyla Sakarya Nehri’nin doğusuna kurulmasını uygun gördüler. Bu sayede yeni ve geniş bir savunma hattı tertip edilebilecekti. Aynı zamanda ilerleyişini sürdüren Yunan ordusu geniş alana yayılan bu muharebe alanında komuta karargahlarından doğal olarak uzaklaştırılmış olacaktı. Polatlı’ya 30km mesafede bulunan Çal dağına kadar çekilen ordu, düşman birlikleri ile arasına öyle bir mesafe koymuştu ki çekilmeden sonra yürüyüşü esnasında düşman ordusu 9 gün boyunca hiç bir Türk birliği ile karşılaşmamıştı. Bu Türk ordusu için büyük bir fırsattı. Öncü keşif birlikleri sayesinde düşmanın hangi yönde yürüdüğünü tespit edebilecek ve muntazam bir savunma hattı oluşturabilecekti. Askeri terminolojide “sürpriz element” olarak bilinen belirsizlik avantajını kaybeden Yunan kuvvetleri 23 Ağustos 1921 tarihinden itibaren Çaldağı bölgesinde Haymana yönünde, ve Mangal dağı güneydoğusunda kuşatma taarruzu denemelerinde bulunduysa da başarılı olamadı.
Bu başarısızlıklar üzerine Yunan ordusu kuşatma harekatlarından vazgeçerek ordu kuvvet ağırlığını merkezde birleştirerek Haymana üzerinden yarma harekatına başladı. Çaldağı Mevkii’ni ve çevresini ele geçirmesine rağmen Türk ordusu geri çekilmedi ve o kritik bölgeyi savunmaya devam etti. Devamında Türk ordusunun başlattığı ve komutasında bizzat Mustafa Kemal Paşanın kendisi olduğu karşı taarruz ile önce Çal Dağı geri alındı ardından Yunan ordusu Eskişehir-Afyon hattının doğusuna çekilene kadar püskürtme harekatı devam ettirildi. Savaş 22 gün boyunca sürdü. 100 km uzunluğunda 37 km genişliğinde vuku bulan muharebeler sonucu düşman ordusu Ankara’ya 50 km mesafeden geri çekilmek zorunda kaldı.
Öncesi ve Sonrası
Yazımızın başında da bahsettiğimiz üzere Türk Milletinin Anadolu coğrafyasındaki varlıklarının riske girdiği en kritik savaşlardan olan bu muharebe sonrasında, istilacı düşman birliklerinin Anadolu da yürüşüyü sonlanmıştır. Bu safhadan sonra geri çekilme ve bozgun silsilesi başladığı için milletinde büyük bir motivasyon ve ivme kazandığını söyleyebiliriz. Halkın TBMM’ye olan güveni arttığı gibi ordunun da kendine olan inancı çok ciddi seviyelere yükselmiştir. Zaten büyük fedakarlıklarda bulunan ve vatan için, en son canını feda etmekten çekinmeyen ordu ve milletin bir olma yolunda önemli bir kademeye ulaşılmış oldu.
TBMM tarafından Mustafa Kemal ATATÜRK mareşal rütbesine yükseltilmesinin yanında Gazi unvanı verildi. Şu kısmı ilginçtir ki, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK Osmanlı Devleti tarafından Kurtuluş Savaşı’nın başlarında askerlikten azledildiği için mevcut rütbe ve ünvanları elinden alınmıştı. Daha sonra Büyük Millet Meclisi onu bu rütbeye layık gördükleri için terfi verdiklerinde bu başarı Atatürk’ün resmi ilk askeri başarısı olmuştur. Mustafa Kemal ATATÜRK’le beraber 5 albayın da rütbesi tuğgeneralliğe yükseltilmiştir. Tuğgeneral rütbesinin eski dilde ifadesi “Mirliva” şeklindeydi.
Düşman ordusunda ise mağlubiyetin sebep olduğu bozgun hava etkisini göstermektedir. Yunan ordusu başkumandanı ve kurmaylarının istifasının ardından yerlerine yeni görevliler getirildiğini biliyoruz.
Mustafa Kemal ATATÜRK’ün meşhur sözü “Hattı Müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. Bu satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça vatan terk olunamaz.” bu muharebe için söylenirken, Türk ordusu ve Milleti bu sözü boşa çıkarmamış ve vatanını savunmuştur.
Sakarya Meydan Muharebesi Sonuçları
Askeri, siyasi, diplomatik ve sosyolojik nice sonuçları beraberinde getirmesine rağmen başlıca etkilerin hem sahada hem masada olduğunu söylememiz yanlış olmaz. Mustafa Kemal ATATÜRK ve kurmaylarının çok iyi bildiği üzere, fiziki olarak galibiyet elde etmeden politik olarak güçlü durmak mümkün değildir.
Sakarya Meydan Muharebesi sonunda Türk ve Yunan ordularının kayıpları aşağıdaki şekildedir:
- Türk Ordusu;
5.713 şehit
18.480 yaralı
828 esir
14.268 kayıp olmak üzere toplam 39.289 kişi kaybetmiştir
- Yunan Ordusu;
3.758 ölü
18.480 yaralı
354 kayıp olmak üzere toplam 23.007 kişi kaybetmiştir.
Tüm bu kayıpların yanında düşman ordusunun geri çekilmesi esnasında sivil halka karşı gerçekleştirdiği vahşilikler neticesinde yaklaşık 1 milyon sivil halk evsiz kalmıştır. Bu durum, bu muharebeden önce ve sonra bizlerin düşman kuvvetleri için aşina olduğu bir vakıadır. Tarih boyunca Yunan, Rus, İngiliz vb. savaştığımız her halk malesef savaşta sınır tanımaz olmasına rağmen Müslüman ve Türk olan bizlerin merhameti bizi biz yapan yegane unsurlardandır.
Maddi kayıpların yanı sıra elde ettiğimiz bu zafer neticesinde TBMM 2 ülke ile antlaşma imzalayarak koruyabildiği sınırlarını güvence altına almıştır. O zaman ki yönetim kadrosunun bu hamlesi askeri ve diplomatik açıdan yaptıkları işi iyi bildiklerini gösteriyor.
- Sovyetler Birliği (Rusya) ile Kars Antlaşması,
- Fransa ile Ankara Antlaşması
İmzalanmıştır.
TBMM nihayetinde varlığını İstanbul Hükümetine ve diğer dünya devletlerine kabul ettirmiştir. Söylendiğine göre bu muharebeye kadar soğuk ve hatta TBMM’nin karşısında konumlanan İstanbul Hükümeti bile bu galibiyet karşısında sevinmiş ve TBMM’ye olan tutumu değişmeye başlamıştır.
Düşman ordusunda hakim olan bozgun havası, basın ve medyanın da yardımıyla propaganda anlamında genişlemiştir. Moral ve motivasyon olarak ağır darbe alan düşman askerlerinin hırçınlıkları ve işgal bölgelerinde ki taşkınlıkları artmıştır. Sivil halkın zararına olmasına rağmen savaşın çok yönlü yüzlerce taktik ve manevradan oluştuğunu unutmazsak aslında bu durumun Türk Milletinin yararına olduğunu söyleyebiliriz. Harbin psikolojik kanadında bu yaşananlardan sonra Yunan güçleri arkalarında ki İngiliz desteğini de yitirmeye başlamışlardır.
Muharebenin sonuçları ve etkileri çarpan etkisiyle büyümeye devam ederken, Kurtuluş savaşının ilerleyen günlerde ki seyri de netleşmeye devam etmiştir. TBMM’nin kendini ve kabiliyetini ispatı neticesinde, bu muharebe Büyük Kurtuluş Savaşı’nın son savunma savaşı olma özelliğine de sahiptir. Ordu ve milletin ivmeli şekilde sahip olduğu inanç, İslam sancağının manevi ruhunun de etkisiyle tüm kalplerde, zaten varolan umut ışığını alevlendirme vazifesi görmüştür.