Bir Arada Yaşama Kültürü:
Osmanlı toplumunun büyük bölümünü Türkler oluşturmasına rağmen toplumun diğer unsurları Rum, Ermeni, Yahudi, Rumen, Slav ve Araplardı. Devlet, toplum yapısına şekillendirirken din temeline dayalı bir model uyguladı.
Osmanlı Devleti’nin ülkede yaşayan toplulukları din ya da mezhep esasına göre örgütleyerek yönetme biçimine “millet sistemi” deniliyordu. Devlet, her inanç topluluğunu kendi içinde serbest bırakarak onlara belirli bir özerklik tanımıştı.
Osmanlı toplumunda Türk, Arap, Acem, Boşnak ve Arnavutlar, Müslüman çoğunluğu oluştururken Ortodoks, Ermeni ve Yahudiler diğer üç temel millet olarak kabul ediliyordu.
İstanbul ne kadar da garip bir şehir! Dünyanın başka şehirlerine nazaran, kendi başına daha bir buyruk, daha bir hür. Dört ayrı millet, büyük ihtilaflara düşmeden bir arada geçinip gidiyor. Hepsi aynı toprağın çocukları. Birbirlerine karşı, bizimkilerden daha müsamahakârlar. Evet, çeşitli yerlerin ve çeşitli toplulukların insanları. Türkler, Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler.
Gerard de NERVAL, Doğu’da Seyahat, s. 27.
Kahve Kültürü:
Kahvenin Osmanlı İmparatorluğu’na gelişi ile ilgili çeşitli kaynaklarda değişik görüşler bulunmaktadır. En çok kabul edilen görüş kahvenin Kanuni Sultan Süleyman( 1520–1566) döneminde Yemen Valisi Özdemir Paşa vasıtasıyla İmparatorluk başkentine geldiğidir. Bir başka görüşe göre ise 1555 yılında Halepli iki tüccarın Taht-ül Kale (Tahtakale) semtinde açtıkları kahvehane sayesinde Osmanlılar kahveyle tanışmıştır.
Kahvenin Türk kimliğini kazanması Türkler tarafından bulunan yepyeni hazırlama metodu sayesinde olmuştur. Telvesi ile birlikte güğüm ve cezvelerde pişirilen Türk kahvesi pişirme yöntemiyle ve telvesiyle birlikte sunulan tek kahve çeşidi olmasıyla diğer milletlerin kahvelerinden ayrılır.
Kahvenin Türk kimliğini kazanması Türkler tarafından bulunan yepyeni hazırlama metodu sayesinde olmuştur. Telvesi ile birlikte güğüm ve cezvelerde pişirilen Türk kahvesi pişirme yöntemiyle ve telvesiyle birlikte sunulan tek kahve çeşidi olmasıyla diğer milletlerin kahvelerinden ayrılır.
Kahvenin Avusturya’ya giriş hikâyesi de oldukça enteresandır. 2. Viyana Kuşatması (1683) sonrası Osmanlı orduları geri çekilirken geride çuvallar dolusu kahve bırakır. Avusturyalılar, çuvalların içindeki kahveyi, başlangıçta hayvan yemi zanneder. Osmanlıları tanıyan Georg Kolschitzky, bu çuvalların kendine verilmesini ister ve bunları sermaye yaparak Viyana’da kahve içilen bir yer açar. Böylece Avusturyalılar da kahve ile tanışır.
Fes Kültürü:
1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasıyla birlikte Yeniçerileri simgeleyen sembollere karşı da pek iyi gözle bakılmaz olmuştu.
Bu günlerde Kaptan-ı Derya Hüsrev Paşa donanması ile seferdeydi. İstanbul’da yaşanan gelişmelerden haberdar olunca, paşa kara kara düşünmeye başladı. Mahiyetindeki askerler Yeniçeri kıyafeti giyiyordu. Askeri bu şekilde İstanbul’a sokamayacağını anlamıştı.
Kaptan-ı Derya Koca Hüsrev Paşa, Tunus’ta gördüğü “fesi”, tayfalarına giydirip Payitaht’ta tayfalarıyla birlikte Sultan’ın huzuruna; “başlarında fesle çıkınca”; Sultan II.Mahmud, “fesi” çok beğendi.
Sultan, yeni kurulan Asakir-i Mansure-i Muhammediye ordusunun başlığını fes olarak belirledi.
Mezar Taşı Kültürü:
Osmanlı mezar taşlarında başlıklar, semboller, şekiller ve motifler ölen kişinin cinsiyeti, mesleği gibi konularda bilgi verirken ulemalık derecesi hakkında bile açıklama getirecek kadar zekice tasarlanmış.
Kadın mezar taşları:
Bir kadının incelik ve letafetini en güzel şekilde ortaya koyan şeyler, yani çiçekler, buketler, bahar dalları, gerdanlık, küpe ve broşlarla süslüdür.
Genç Yaşta Ölen Kadınlar İçin:
Bu mezarların ayak taşına da kırılmış bir gül goncası işlidir.
Burma sarıklı başlık:
Daha çok paşa, defterdar gibi üst düzey devlet adamlarının tercih ettiği ve 16. yüzyıl’da kullanılan bu sarık çeşidini, Sokullu Mehmet Paşa türbesi civarındaki birçok mezar taşında görmek mümkündür.
Örfi destarlı kavuk:
Üst dereceden ulemaya aittir. Bu tür kavuklar, şeyhülislamlar, kazaskerler, üst dereceden kadılar, Mekke ve Medine’de hizmette bulunan hocalar takardı.
Kallavi Kavuk:
Osmanlı yönetiminde sadrazam, kubbealtı vezirleri ve kaptan-ı deryalar için kullanılırdı. Bu kavuklar yalnızca orduyla birlikte sefere çıkıldığında ve arefe günlerinde giyilmekteydi.
Kâtibi Kavuk:
İstanbul mezarlıklarında en sık rastladığımız başlıklardandır. Baş kapı kethüdaları, kapıkulu görevlileri ve üst düzey yeniçeriler tarafından kullanılmıştır.
Fesli Mezar Taşları:
Fesli başlıklar kişinin mesleği hakkında tam bir bilgi vermez. Sadece hangi dönemde yaşadıklarını anlarız.
Ressam Mezar Taşı:
Taşın üstüne resme ait çeşitli motifleri görebileceğimiz yapılardır.
Servi Ağacı:
Kendine has bir kokusu olan ve yaz-kış yeşil kalan servi ağacı motifi, vahdeti yani Allah’ı, birlemeyi sembolize eder.
Servi İçinde Servi Motifi:
Mezar taşı üzerindeki servi içinde servi motifi, doğumda ölen kadını ve doğurduğu kız çocuğunu temsil etmektedir.
Yeniçeri Mezar Taşları:
Denizci Mezar Taşı:
Mevlevi:
Nakşi:
Kadiri:
Osmanlı Devlet Arması ve Anlamı:
Fotoğraf:
Fotoğraf makinesi icadından üç yıl sonra Sultan Abdülmecid döneminde Osmanlı’ya geldi.
Osmanlı’da fotoğrafın asıl gelişimi ise Sultan II. Abdülhamid döneminde olmuştur. Padişah, Osmanlı coğrafyasından bir çok yeri fotoğraflatmış ve arşivlemiştir.
Dönemin önemli fotoğrafçıları Abdullah Biraderler, sarayın baş fotoğrafçısı yapılmıştır.
Kaynakça: