Portre

Josef Mengele: “Ölüm Meleği”

20. yüzyılın en karanlık dönemlerinden biri olan II. Dünya Savaşı, yalnızca savaş alanlarında değil, bilim adı altında yürütülen insanlık dışı deneylerde de derin izler bıraktı. Bu karanlık sayfalarda en çok adı geçen figürlerden biri, hiç şüphesiz Josef Mengele’dir. Auschwitz toplama kampında yaptığı tıbbi deneylerle “ölüm meleği” olarak anılan Mengele, yalnızca Nazi ideolojisinin sadık bir savunucusu değil, aynı zamanda bilim kisvesi altında işlenen dehşet verici suçların da baş failidir.

Bilim İnsanından Nazi Doktoruna

Josef Mengele, 1911 yılında Almanya’nın Bavyera eyaletine bağlı Günzburg kentinde doğdu. Akademik anlamda oldukça başarılı bir gençti. Münih Üniversitesi’nde fiziksel antropoloji alanında doktorasını tamamladıktan sonra Frankfurt’taki Kalıtsal Biyoloji ve Irk Sağlığı Enstitüsü’nde genetik uzmanı Dr. Otmar von Verschuer’in asistanı olarak çalıştı. Mengele, bu süreçte ikizler üzerine yaptığı çalışmalarla dikkat çekti.

Ancak onun bilimsel kariyeri, insan haklarıyla değil, Nazi ırkçılığıyla şekillendi. Nazi ideolojisinin “üstün Alman ırkı”nı koruma ve geliştirme hedefini benimseyen Mengele, bilimsel bilgisini bu çarpık hedef için bir araç haline getirdi.

Auschwitz: Bilimin En Karanlık Yüzü

1943 yılında Auschwitz’e atanmasıyla birlikte Josef Mengele’nin adı tarih kitaplarında korkunun ve dehşetin sembolü olarak yer almaya başladı. Burada mahkûmlar üzerinde yürüttüğü deneyler, etik dışı olmaktan öte, doğrudan birer işkenceydi. Özellikle Yahudiler ve Romanlar üzerinde yaptığı deneyler, tıp tarihine kara bir leke olarak geçti.

İkizler üzerinde yürüttüğü deneyler, onun özel ilgi alanıydı. Aynı genetik yapıya sahip bireyler üzerindeki fiziksel ve biyolojik farklılıkları araştırmak bahanesiyle, yüzlerce çocuğa acı verici işlemler uyguladı. Çocuklara bilinçsizce kimyasallar enjekte etti, organlarını inceledi, bazen de onları aynı anda öldürüp karşılaştırmalı otopsiler gerçekleştirdi.

Seçme Rampasındaki “Ölüm Meleği”

Mengele’nin en çok tanınan yönlerinden biri, Auschwitz’e gelen mahkûmları “seçtiği” rampada yaptığı görevdi. Yeni gelenleri ayırarak kimlerin çalışabileceğine ve kimlerin gaz odalarına gönderileceğine karar veriyordu. Bu kararlar çoğunlukla bir parmak hareketiyle veriliyor, insanların yaşamı ya da ölümü birkaç saniyede belirleniyordu.

Bu görevlerdeki soğukkanlılığı ve gaddarlığı nedeniyle “ölüm meleği” lakabını alan Mengele, mahkûmların gözünde bir doktor değil, ölümün ta kendisiydi.

Bilimin Hizmetindeki Irkçılık

Mengele’nin çalışmaları yalnızca bireysel sapkınlığın bir sonucu değildi. O, Nazi Almanyası’nın devlet destekli biyomedikal araştırma sisteminin bir parçasıydı. Özellikle genetik ve antropolojik araştırmalar yaparak Nazi ırk teorisini bilimsel olarak desteklemeye çalışıyordu.

Auschwitz’te yaptığı deneyler sırasında topladığı doku örnekleri, iskeletler ve organlar, Almanya’daki akademik kurumlara gönderildi. Bu örnekler, Kaiser Wilhelm Enstitüsü gibi saygın görülen bilim kurumlarında incelendi. Yani Mengele’nin suç ortakları, yalnızca diğer Nazi doktorları değil, aynı zamanda akademik dünyanın saygın kurumlarıydı.

Kurbanlar: Sayılardan Daha Fazlası

Mengele’nin deneyleri, yalnızca bilimsel sonuçlar değil, insan hayatlarını da hedef alıyordu. Romanlar, Yahudiler, çocuklar, ikizler, fiziksel anomalilere sahip bireyler… Bu insanlar birer denek değil, işkencenin doğrudan hedefiydi.

Özellikle Roman çocuklar arasında görülen Noma isimli enfeksiyonu kalıtsal bir “ırk hastalığı” olarak değerlendiren Mengele, tıbbi yardımla iyileşen çocukları bile daha sonra gaz odalarına gönderdi. Bu durum, Mengele’nin tıbbi bilgiye sahip olmasına rağmen hiçbir etik ilke taşımadığını net bir şekilde ortaya koyar.

Savaştan Sonra Kaçış ve Ölüm

Savaş sona erdiğinde birçok Nazi yetkilisi gibi Mengele de adaletten kaçtı. ABD ordusu tarafından kısa süreliğine esir alındı ancak kimliği anlaşılmadan serbest bırakıldı. 1949 yılında Arjantin’e kaçtı, ardından Paraguay ve Brezilya’ya geçerek yıllarca sahte kimlikle yaşadı.

1979 yılında Brezilya’da geçirdiği felç sonucu boğularak öldü. Mezarı, ancak 1985 yılında açığa çıkarılabildi ve 1992’de yapılan DNA testleriyle kimliği kesin olarak tespit edildi.

Mengele’nin Mirası: Ahlaki Bir Uyarı

Josef Mengele, yalnızca Nazi Almanyası’nın değil, aynı zamanda etik dışı bilimsel uygulamaların da bir simgesi haline geldi. Onun hikâyesi, bilim insanlarının ideolojik saplantılarla nasıl birer suç ortağına dönüşebileceğini gösteren karanlık bir örnektir.

Bugün Mengele’nin adı, bir daha asla yaşanmaması gereken uygulamaların simgesi olarak anılmaktadır. Bilimin insan hayatına saygılı, etik temellere dayalı ve özgür düşünceyle yürütülmesi gerektiğini hatırlatmak için Josef Mengele’nin hikâyesi asla unutulmamalıdır.


Kaynakça ve Referanslar:
Bu makale, Auschwitz-Birkenau Devlet Müzesi ve US Holocaust Memorial Museum arşivleri temel alınarak hazırlanmıştır.

casino siteleri mobil casino siteleri en iyi casino siteleri yeni casino siteleri evden eve nakliyat

Abonelerimiz Arasına Katıl

Sitemize abone olarak en son ders ve yazılardan haberdar olabilirsiniz.

Abone Olduğunuz İçin Teşekkürler...

Bir şeyler ters gitti :(